10 Mart 2009 Salı

Yavşan'da Hayvancılık

Yaşlı ve tecrübeli çiftçilerin Anadolu da tarımın karakterini anlatan bir özdeyimleri vardır: Buğday ile koyun, gerisi oyun. Bununla anlatılmak istenen, adı geçen iki üründen gayrısının Anadolu da ciddi bir yeri olmadığıdır.

Eskiden Sivrihisar da zengin olanların ve ağaların zenginliği davarcılığa dayanırdı. Tanınmış zenginlerin hepsinin koyun sürüleri vardı. Koyun etiyle, sütüyle yapağısı ile, kuzusu ile ve hatta gübresi ile verimli bir hayvandır. Hele eskiden meraların bol , işçiliğin ucuz olduğu zamanlarda koyunculuk masrafsız bir gelir kaynağıydı. Koyunculuktan çok para kazananlar, koyun sayısı 400-500 den aşağı olmayan kişilerdi. Ağların hazine arazileri üzerine kurulmuş ağılları ile sayısı 1,000-1,500 i bulan koyunları vardı.

Askeroğlugil de bunlardan biriydi. Bu ailede zengin olan Askeroğlu Ahmet Efendi(Ahmet Eroğlu) idi. Ona ait olmak üzere Karabayır’da(Karacaören-sakarya havzası) kısa aralıklarla 3 ağılı vardı. Bunlar eski ağıl, oyaca ağılı ve çakmak ağılı adlarıyla anılırdı. Eski ağılda Yavşan’da yaşayan akrabaların da miras yoluyla gelen hisseleri vardı. Bu ağıl Ahmet Eroğlu nun babası ve amcaları tarafından yaptırılmıştı. Öteki iki ağıl ise Ahmet Efendiye aitti. Aslında tapu kayıtları ağılların duvarlarıyla sınırlı olup, meralar hazine arazisiydi.(Şekil:3)

Karabayır denilen yer İmralı ile Sakarya ırmağı arasında kalan hafif engebeli, yumuşak sırtları ve tepeleri olan, sırtlar arasında yayvan düzlükleri içeren harika koyun merasıdır. Arazinin topoğrafik yapısını Tanrı saki koyun sürüleri için yaratmış. Öyle ki çoban esen rüzgarın koyunları etkileyişine göre sürüyü yönlendirecek alçak, yada yüksek yerler bulabilir burada. Sıcak havalarda yüksekten giden sürü, soğuklarda alçaklara indirilir. Alçaklarda çok iyi ot olur. Dizboyu yükselen otları bazen tırpancılara biçtiren ağalar, bunları ağılın kenarına yığarlar, kışın çok soğuk günlerde koyunları bu otlarla doyururlar. Tanrının bir lütfu olan bedava ota sahip olmak için yalnızca biraz tırpancı yevmiyesi vermek yeterliydi.

Karabayırlara genelde kar yağmaz; yağarsa bile 3-5 saat içinde erir. Başka yerlerde koyunlar ağılda yemle beslenirken, burada çobanlar sürüyü ağıldan çıkartıp, rüzgar tutmayan, kuytu vadilerde doyururlardı. Kış boyunca bile hayvanlara fazladan yem verilmez ve masraftan tasarruf edilirdi. Koyunculuk için yaratılmış bu koşullar Tanrının bir lütfuydu. Karabayırlarda sürüler yaz mevsiminde geceleri ağıla bağımlı olmayıp, doyduğu ve gerekli bulunduğu yerde geceyi geçirir ve gündüzleri su için Sakarya ırmağına inerdi. Sakarya koyun sürülerinin suvatı olarak adeta paylaşılmıştı. Fettoğlu Değirmenine giden yolun köprüsünden başlayan kısım Yakapınar köyü sürülerine, Kanlı suvat Karacaören köyü sürülerine tahsis edilmişti. Askeroğlu sürüsü ise Kumlusuvat’ta sulanır ve dinlenirdi. Daha aşağıda ise Onbirlerin suvatı vardı. Köy kanununa göre Karabayırlar arazisi Karacaören köyü tüzel kişiliğine ait olduğu için burada bulunan meralardan yararlanan ağıl ve sürü sahipleri, Karacaören köyü muhtarlığına ’Tırnak Parası’ adıyla koyun başına belli bir miktar ödemek zorundaydılar.



Yavşan’a ait koyunların, sütü sağılanları(sağmal) yaz mevsimi boyunca Yavşan da kalır, geri kalan kısmı yani yoz sürüsü 12 ay Karabayırda kalırdı. Karabayır’ın Yavşan’lılarca kullanılan diğer adı da Kıyı idi.

Toprak kanunu çıkarıldıktan sonra burada herşey değişmiştir. Bu kanun davarcılığın sonunu getirmiştir. Toprak kanununa dayanılarak, toprakları yetersiz dağ köylerinin başvurusu üzerine, bu civardaki hazine arazilerinin hepsi dağ köylülerine dağıtılmıştır. Bu tarihlerde Türkiye’de makinalı tarıma geçilmiştir. Traktör ithaliyle köylere traktörler birer ikişer girmeye başlamıştır. Kısa süre sonra işe yarayan tüm düz araziler, ağılların önüne, ırmağın kıyısına kadar, traktörlerle sürülüp, ekildi. Söz konusu yerlerde bu gün göz alabildiğince pancar tarlaları yer almaktadır.
Traktörler sayesinde her türlü arazinin kolayca işlenebilişi ve insanların toprağa olan tutkuları, tarla ziraatının sınırlarını hayvancılığın aleyhine alabildiğince zorlamıştır. Bu rekabetin bir sınırı ve ölçüsü olmalı idi; olmadı. Koyunculuk hep göz ardı edildi. Sonradan da ülkeden silinip gitti. Şimdi binlerce koyundan oluşan sürülerin otladığı yerlerde ya tahıl yada pancar tarlaları görüyoruz. Bu rekabette zarar eden ‘Milli ekonomi ‘ olmuştur.

Askeroğlu Ahmet efendi, bir başka nedene bağlı olarak koyunculuğu bırakmış, Karabayırlar’daki ağılları daha sonra Karacaören’lilere satmıştır. Bunun sonucu olarak koyunculuk Yavşan yaylasına inhisar etmiştir. Burada da meraların daralması, kışın kesif yemle besleme zorunluluğu ve de çoban bulunamayışı karşısında herkez birkaç yıl içerisinde davarcılıktan elini çekmiştir. Böylece Yavşan da davarcılığın sonu gelmiştir, yıl 1970.

Askeroğlu Ahmet efendinin 400 keçisi ile 1200 koyunu olmuştu. Yavşan’daki komşuların ise 40-150 davarı vardı. Efendi, diğer akrabalarının davarlarını kendi sürüsünün içine katarak, ücreti karşılığı kendi çobanlarına güttürürdü. Efendi davarcılık yoluyla zengin olmuştu. O Sivrihisar’ın ağaları arasında yer alırken, 2. Ahmet adıyla Askeroğlu soyunun liderliğini de kendiliğinden yakasına yapışmış olarak buldu.