15 Mart 2009 Pazar

Yavşan Yaylası


Askeroğlu ailesi, Yavşan adıyla özdeşleşmiştir. Bunlardan birisinin işitilmesi hemen diğerini çağrıştırır. Bu çağrışım çok olağandır; bir aile düşünün ki, yüzyıllar boyunca başka ailelere fazla karışmadan, bu mekan içinde yaşamlarını sürdürmüştür.


Eskisi gibi bugün de yayla statüsünü devam ettiren Yavşan’ ın ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu merak konusudur. Bu yerleşim yerinin adı belgelerde Yahşiyan ve Yavşan olarak geçmektedir. Yahşiyan, güzel yurt anlamına gelirken Yavşan bir otun adıdır. Yavşan otu bu çevrede doğal ve yaygın olarak yetişmektedir.


Bir de son zamanlarda ortaya atılan Yahşihan adı vardır ki, bunun tarihsel ve belgesel bir dayanağı yoktur. Yahşihan, Kırıkkale’de bir tren istasyonunun adı olup, eski ders kitaplarında resmi de yayınlanmıştır. Bu resimden esinlenerek Yavşan yada Yahşiyan isimlerinin doğrusunun Yahşihan olması gerektiği ileri sürülmüştür.

Türklerin Anadoluya yayılıp, yerleşmesi ve mevcut yerli halk ile karışmaları sonucu, Türk kültürü ağırlık kazanmaya başlamış ve yöre isimleri de Türkçeleştirilmiştir. Sivrihisar’ın köy isimleri büyük ölçüde Türçeleştirilmişken eski adını sürdürenler de olmuştur. Örneğin Yörme, Kuzören, Holanta vb. gibi. Bu adlar Roma-Bizans dönemine ait olup, bunlar da zaman içerisinde eski adlarından sapma göstermiştir.

Bir yerleşim yeri olarak Yavşan’ın çok eskilere gittiğini düşünmeyelim. Elde mevcut belgelerde Yavşan ve Yahşiyan adları en eski 1459 tarihine kadar uzanmaktadır. Bu tarihi taşıyan ve Kadı Mevlana Lütfullah’a ait vakıf senetleri ve 1465 tarihli başka bir padişah vakıfnamesi vardır. Buradan Yahşiyan’ın daha önce başkalarının mülküyetinde olmadığı ve buraların hazineye ait yani padişahın mülkü olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan şekil 1. de verilen 1486 tarihli bir haritada ise Yavşan görülmektedir.

Yavşan’ın bulunduğu alan dahil, Sivrihisar’ın çevresinin Bizans döneminde üzüm bağlarıyla çevrili olduğunu biliyoruz. Zaten bağlar arasında köy olması anlamsızdır. Bu alan içinde olsa yayla olmaya elverişli yerler bulunabilirdi. Kızılcameşe, Eskiköy, Haydarkavağı, Porsuk gibi. Nitekim Bizans’ın bağ alanları dışında kalan Tekören, İstiklalbağı, Kepen tam bir köy hüviyetiyle gelişmişlerdir. Bağlar arasında küçük bir subaşı olan ve vakıf senetleriyle elden ele geçen Yavşan’ın Bizans dönemine ait adı bile yoktur. Zaten Yavşan’ın Osmanlı vakıf senetlerinde 16. yy.a kadar adı hiç geçmez. İlk resmi evrak 1459 yılına aittir. Ama diğer kaynaklardan öğrenildiğine göre Yavşan ilk kez Molla Hafıziddine 2.Sultan Murat tarafından vakfedilmiştir. Ve Hafıziddin babasıyla birlikte burada oturmuştur.


İbrahim Levent Karaca Dibek taşının üstünde Yavşan'daki çocuklar ile birlikte. Arka planda Fevzi-Gülsüm Karaca'nın ilk oturdukları evleri, daha ilerisinde bahçeleri, bağları ve en arkada Adatepe'yi görüyoruz.

Bu bilgilerin değerlendirilmesinden Yavşan’ın ilk kez 1400 yılları civarında Askeroğlu’lar tarafından yerleşime açıldığını kabul edebiliriz. Buna göre Yavşan 600 yıldan beri askeroğlu ailesinin yaşadığı bir yayla olarak bu günlere kadar gelmiştir.